10 Nisan 2015 Cuma
BATMAN-GERCÜŞ
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ
GİRİŞ
BİRİNCİ BÖLÜM
A- BATMAN İLİ
a- Tarihi
b- Coğrafi Konum
c- Merkez İlçenin Köyleri
d- Fotolarla İl
B-GERCÜŞ İLÇESİ
a- Tarihi
b- Coğrafİ Konumu
c -Belde ve Köyleri
d- İlçenin Herhangi Meşhur Bir Özelliği
e- Fotolarla İlçe
İKİNCİ BÖLÜM
A- NURLU KÖYÜ
a- Köyün Tarihi
b- Köyün Adı
c- Coğrafyası
d- Sosyal Hayat
1. Evlenme
2. Ölüm
3. Yemekler
4. Giyim-Kuşam
5. Atasözleri, Deyimler ve Bilmeceler
6. Köydeki İnançlar
B- KÖYDE EKONOMİK HAYAT
a- Tarım
b- Bağ ve Bahçe Ürünleri
c- Hayvancılık
d- Dokumacılık
e- Ormancılık
C- KÖYDE DÖRT MEVSİM
a- İlkbahar
b- Yaz
c- Sonbahar
d- Kış
D- KÖYÜN DİĞER ÖZELLİKLERİ
a- Evlerin Yapılış Tarzları
b- Nüfus
c- Eğitim
d- Fotolarla Köy
- SONUÇ
- KAYNAKÇA -- HARİTALAR
ÖNSÖZ
Sevgili okuyucu ve okuyucu kitlesi; böyle güzel bir çalışmayı daha Tarih bölümünün baharındayken yapmak, son derece güzel bir durumdur. Ve beni de fevkalade mutlu etti. Çünkü hem bu çalışmayla gelecek için bir nebzede olsa temel atmış oluyoruz kitap yazmaya. Ve de bu çalışmaya başlamadan önce kitapların nasıl yazılacağı ile ilgili birçok bilgi ediniyoruz. Birde bu çalışmayla kitap yazımı ile ilgili ilk adımımızı atmış bulunuyoruz. Böyle bir çalışmayı yaptığım için çok mutluyum. Beni mutlu etmesinin nedeni ise şu zamana kadar köyün geçmişini, kültürünü, gelenek-göreneklerini, yemek kültürünü, yaşayış biçimleri, kısacası köyde hayatın nasıl geçtiği ile ilgili her şeyi araştırma fırsatım olmadı. Başka bir deyişle fırsatım oldu da ben kendimi böyle bir araştırmaya sevk etmedim. Ama iş resmi olunca, yani işin içine mecburilik girince, bu ödevi zorunlu olarak araştırmaya başladım. Çokta iyi oldu. Her ne kadar eserde bazı hatalar varsa da bunu ilk tecrübem olduğu için makbul bulunmasını istiyorum. Kaynak arama konusunda hayli zorlandım. Çünkü hem köyle irtibatım zayıftı hem de eskiye ait bilgileri unutmuş gibiydim. Birde Türkiye’miz Tarih-i Coğrafya alan ile ilgilenen insan sayısı çok az. İlgilenenlerde bilindik yerlerle meşgul olmuşlar. Bu konu biraz zorluk yaptı. İnşallah gelecekte bu bilinmeyen yerler hakkında araştırma yapan tarihçilerimizin sayısı artar. Bizi böyle güzel bir araştırmaya teşvik eden ve bize destek veren saygıdeğer Hocamız Mehmet SÜME’ye can-ı gönülden teşekkür ederim. Ve ayriyeten köyün tarihi hakkında bize bilgi veren köylülerimize de Teşekkür Ederim…
L.Ö: İdris İŞ BOLU,OCAK 2012
BİRİNCİ BÖLÜM A-) BATMAN İLİ a-) Batman’ın Tarihçesi
Batman’ın tarihi hakkında en eski bilgiler halk hikayeleri mitler ve heredot tarihinde verilmektedir. Ortak verilere göre MED Kralı Abtyagestin’in torunu Kyros karşıtı Erpagazso M.Ö. 550 yılında yenilince MED asilzadeleri arasındaki utancından dolayı MED’lerin yaşadığı Media bölgesinin kuzey batı ucundaki topraklarına çekilmek zorunda kalmış. Başka bir görüşe göre de Kyros Pers egemenliği altında kalmamak için bu bölgeye yerleşmiştir. Karaçalı sazlık ve bataklıktan oluşan bu bölgenin ortasında yapay bir adacık oluşturup adına han obası anlamında olan “ELEKHAN“ denilmiştir. (M.Ö. 546 ) ELEKHAN 194 yıl bağımsız ve mutlu bir dönem geçirerek 352 yılında Büyük İskender’in istilasına uğramıştır. Daha sonra Lesepkoslar Partlar Romalılar Sasani ve Bizansın hakimiyetine girmiştir. Artuklular Moğollar İlhanlılar Celaliler Karakoyunlu (Pezreşe) Akkoyunlular ve 1500 yılında Sevafilerin eline geçmiştir.
1638 yılında IV. Murat’ın Bağdat seferi sırasında kendisine büyük yararlıklar gösteren Turhan oğlu Mahmut Paşa’ya ELEKHANI içine alan Batman Suyu ile Botan suyu arasında kalan bölgenin tamamını vermiştir. Bu gelişmeden sonra ELEKHAN talafuz değişikliğine uğrayarak halk dilinde ELAH zamanla “İLUH“ ismini almıştır. İluh köy birimi olarak kayıtlara geçmiş ve Siirt vilayeti Elmedin kazasına bağlı olarak benliğini sürdürmüştür.
Elmedine yerleşim birimi 1926-27 yılı ilkbaharında bugünkü Batman çayının taşması nedeniyle haritadan silinmiş ve İluh köyü Beşiri (Kobin) ilçesine bağlanmıştır. Batman isminin nereden geldiği hakkında gürüşler olmayıp bir görüşe göre bugünkü Batman çayının adı 1950’li yılların başında İluh köyüne verilmiştir. Yaygın olan görüşe göre de İluh köyünün aşağı kısmında ilk deneme kulesi kurulduğunda TPAO’nun tesislerinin bulunduğu bölgeye bakmaktan gelen Batman adı verilmiştir.
1937 yılında bucak haline getirilen İluh 1940’lı yılların sonları ile 1950’li yılların başlarında bölgede varolan petrol filizlerinin değerlendirilmesi sonucunda İluh bucağında her alanda büyük gelişme sağlanmıştır. Bu gelişmeler üzerine 2 Eylül 1957 tarihinde ilçe teşkilatı olarak kabul edilmiştir.
1955 genel nüfus sayımında İluh nüfusunun 4713 olarak kaydedilmesiyle 2 Kasım 1955 yılında Belediye teşkilatı kurulmuştur. 1990 yılına kadar çok hızlı bir gelişme yaşayan Batman 16 Mayıs 1990 tarih ve 3647 sayılı kanunla Türkiye’nin 72. ili olma ünvanına kavuşmuştur a-) Coğrafi Konumu: 41 derece 10 dakika ve 41 derece 40 dakika doğu boylamları ile 38 derece 40 dakika 37 derece 50 dakika kuzey enlemleri arasındadır. Rakım 550, kuzeyinde Muş, batıda D.Bakır, doğuda Bitlis ve Siirt, güneydoğusunda ise Mardin yer almaktadır. Nüfusu 2010 itibariyle 325 bindir, toplamda ise 650 civarındadır. Yüzölçümü 4.654’tür. b-) Merkez İlçenin Köyleri: Akça, Aydınkonak, Balpınar, Bayraklı, Bıçakçı, Binatlı, Çarıklı, Çayüstü, Demirbilek, Demirlipınar, Demiryol, Doluca, Erköklü, Güneşli, Güvercin, İkiztepe, Karayün, Kuyubağ, Kesmeköprü, Kösetarla, Kuyubaşı, Oymataş, Recepler, Suçeken, Yağmurlu, Yakıtlı.(Beşiri,Hasankeyf,Gercüş,Kozluk ve Sason) başlıca ilçeleridir. Fotolarla İl:
GERCÜŞ TARİHİ
Gercüş’ün Tarihçesi:Gercüş’ün tarihi incelenirken bölgenin tarihi içerisinde ele almak ve değerlendirmek gerekir.Dolayısıyla yörede var olan uygarlıkların tarihsel gelişim süreci içerisine Gercüş ilçesini de koyup değerlendirmek mümkündür. Gercüş ovası,ikliın,coğrafi konum,tarım ve su açısından insanlara bahşettiği nimetler sayesinde medeniyetin ilk temellerinin atıldığı yerlerden biridir.Gercüş’ün ne zaman inşa edildiği bilinmiyorsada çevresindeki yerleşim yerlerinin tarihi M.Ö.7000 yıllarına kadar geriye gider.Yakup Manastırı Tarihi’ne göre Kefergevson’ım M.S.400 yıllarında Gercüş’e yerleştiği söylense de Gercüş’ün bu tarihten önce yerleşim yeri olarak kullanıldığı çevresindeki mağara ve alt geçitlerle sabittir.Bazı rivayetlere göre Gercüş’ün ilk kurulduğu yer MÖ.3000 yıllarında kurulan Gıre Tılhabste’dir. Gercüş’ünde içinde bulunduğu bölgeye ilişkin tarih öncesi döneme ait bilinen tek şey Hurriler’in ,M.Ö.3000 Yıllarından başlayarak yerleşmiş olduğudur . M.Ö. 1240 Yıllarında itibaren bölgeye egemen olan Asur Devleti, Gercüş’ünde içinde bulunduğu yöreye M.Ö. 744 Yıllarında üstünlük kurdu (Gercüş Ovasında yer alan “Zoravaya” adlı yörede bulunan Asurlulara ait Mühür ve tablet Mardin Müzesinde sergilenmektedir).Pers İmparatoru I.Dareios döneminde (522-485) yapılan yönetsel bölünmeyle İmparatorluk Merkeziyetçi bir yapıya dönüştü. Bu bölünmeye göre imparatorluk 23 büyük Satraplığa(Askeri Valiliğe ) ayrılırken, Gercüş’ünde içinde bulunduğu yöre büyük satraplığa bağlandı.Gercüş bundan sonra sırasıyla Roma imparatorluğu, dört halife zamanındaki İslam devleti,mervaniler, Selçuklular,Moğollar, ilhanlılar,artuklular, eyyübiler,son olarakta Gercüş ve civarına safeviler egemen oldu. Osmanlı imparatorluğunun gözünü doğuya çevirip buraları ele geçirmek istemesi sonucu safevilere karşı idris-i bitlisi gönderdi. İdris-i Bitlisi’nin faaliyetleri sonucu halk Safevilere karşı direnç gösterdi ve 1517 Yıllından yıkılışına kadar bölgede Osmanlı Devleti dönemi başladı. XIX Yüzyılın başlarında Diyarbakır Vilayeti Mardin Sancağnıa bağlı Midyat kazasının bir nahiyesi olan Gercüş,30 Mayıs 1926 yılında ilçe statüsünü kazanarak Mardin iline bağlandı. 16 Mayıs 1990 tarihine kadar Mardin iline bağlı bir ilçe olan Gercüş, bu tarihte Bakanlar Kurulunun aldığı kararla yeni bir il statüsü kazanan Batman’a bağlandı. Gercüş, halen Batman İline bağlı bir ilçe olarak teşkilatlanmadaki yerini almaktadır. b-) Coğrafi Konumu: Mardin-Midyat eşiği denilen 1100-1200 metre yükseklikteki dağların kuzey eteğinde, etrafı dağlarla çevrili 850 rakımlı bir plato da yer alır. Güneyde Midyat, kuzeyde Hasankeyf, doğusunda Dargeçit, batısında ise Savur ve Bismil ile çevrilidir .İlçe merkezi Batmana 59 km uzaklıktadır. Yüzölçümü 1070’dir. Ortalama sıcaklık 20 derece‘dir. c-) İlçenin Belde ve Köyleri: Hisar ve Kayapınar beldedir. Köylerin sayısı 56 tanedir. Köy sayısı fazla olduğu için yazamadım. Ancak haritada yer alıyorlar. d-) Meşhur Özelliği:Üzümü, Zivzik Narı ve Pekmezi’dir.
Fotolarla ilçe:
İKİNCİ BÖLÜM
NURLU KÖYÜ
a-) Köyün Adı:köyün iki ismi mevcuttur. Birincisi resmi olarak kullanılan Nurlu ismidir.Köye Nurlu İsminin konuluş nedenine baktığımızda ise, o zamanki devlet yetkililerinin köye gelip herhangi ün kazanmış bir özelliğine bakarak isim koyarlardı. Yetkililer bizim köye geldiklerinde ise bakmışlar ki köyün etrafında yedi mezarlık varmış. Yetkililer bunun nedenini sormuşlar. Bizim o zamanki dedelerimizin cevabı ise şöyle olmuştur; Onlara göre çok eski zamanda burada hristiyanlar ya da Süryaniler vardı. İşte bu mezarlıktaki insanlar öncülüğünde bunlarla savaşıp bunları buralardan çıkartmaya çalışmışlar ve bu esnada şehit düşmüşler. Her bir mezarlıkta Müslümanların lider kadrosundan biri yatmaktadır. Bide bunlarla ilgili başka bir rivayet yer almaktadır. Buna göre bu yedi mezarlıktaki şahısların Seyyid olabileceği söylenilir. Bu yedi mezarlığı devlet yetkilileri gördükten sonra köyün adını NURLU koymuşlar. Bununla ilgili bir örnek vereyim;komşu köylerimizden VERGİLİ köyünün adının konuluş nedeni şöyle;eskiden Osmanlı bu köyde şeyhler olduğu için bu köyden vergi almıyordu. Ancak Cumhuriyet kurulduktan, tekke ve zaviyelerin kapanmasından sonra, şeyhlerin önemleri devlet nezdinde azalmış ve bunlardanda vergi alınmaya başlanmış ve bunun üzerine köyün adını VERGİLİ koymuşlar. Şimdi ad konusunda devam edelim. Birde köyün diğer ismine bakalım. Kürtçe olarak bizim kullandığımız isim DERKUFAN’dır. Bu ismin manası ise şöyle; DER: Kürtçe bir kelime olup anlamı kilise’dir. KUFAN: ise köydeki Süryani/hristiyan’lar tarafından yapılmış olan kilise’ye verilen isimdir. (Şimdilerde ise bu kilise kullanılmıyor). İki kelimeyi birleştirdiğimizde ise kürtçe anlamı şöyle oluyor; KUFAN KİLİSESİ köyü oluyor. Yani köy Kürtçe ismini yukarı mahallede bulunan kiliseden alıyor. b-) Köyün Tarihi: Köyün geçmişi hakkında fazla bilgi yer almamaktadır. Elde ettiğimiz bilgilerde Yaşlı dedelerden, kulaktan-kulağa dolaşıp günümüze ulaşan bilgilerdir. Bu bilgilere göre eskiden bizim köyü Süryaniler kurmuş ve orada onlar yaşıyorlarmış. Süryanilerin orada kaldığı süre 1800-1910 yılları arasıdır. Bu yıllardan sonra Hasankeyf tarafından, Harabe ve Yakıtlı köyü taraflarından nurlu köyüne göçler olmuştur. Buradaki Süryaniler ise kaçmaya başlamışlar ve birçoğu Avrupa’ya sığınmışlar. Ondan sonra ise Süryanilerin yerini bizim köylülerin ataları almıştır. Köye yerleşen aşiretlerin başında Hasankeyf tarafından gelen AŞİTE aşireti büyük çoğunluğu oluşturuyor. Daha sonra ise AŞİTE aşireti beş kola ayrılmıştır. Günümüzde ise bu aşiretler şöyle; mala temmo, mala ğamo, mala hanıme’dir. Tabi bu aşiretler gelmeden önce ise Süryaniler ile Nurlunun komşu köyü olan Midyata bağlı ORTACA köyü Süryanilere sürekli saldırıyormuş. Amaçları onları buradan kovmaktı. Ve AŞİTE aşireti de nurlu ya doğru göç etmiş ve Süryanilere saldırmıştır. Bu baskılara dayanamayan Süryaniler Nurlu’yu terk etmek zorunda kalmışlar. Bundan sonra ise Aşite ve diğer küçük birkaç aşiret buraya yerleşmişler. Köye gelen aşiretler ise eski yerlerinde göçebe bir hayatları varmış. Tabi başka bir meslekle de ilgileniyorlarmış. Bu meslek ise Çalgıcılık’mış. Köyün fazla bir geçmişi yoktur. Kısaca özet şöyle; 1800’lerde köyü Süryaniler kurmuş, daha sonra ise şimdi köyde oturanların dedeleri gelip, köyü Süryanilerden alıp oraya yerleşmişlerdir. Ayrı bilgiyi söylüyorum şöyle; Süryaniler kaçarken tapuyu yanlarında götürmüşler şimdi ise AB’nin etkisiyle eski topraklarını istiyorlar. c-) Köyün Coğrafyası: Batman ve Gercüş’ün batısında, Midyat’ın güneybatısında, Dargeçit’in doğusunda, Siirt’in kuzeydoğusunda yer almaktadır. Batman’a 90 km, Gercüş’e 14 km, Midyat’ a 30 km, ve Dargeçit’e ise 20 km uzaklıktadır. Rakım 1060 metre’dir. Karasal iklim etkilidir. Yerleşme toplu’dur. Yer şekilleri dağlıktır. Yer altı suları bakımından zengindir. Tarımın yapıldığı yerler küçük ovalar şeklindedir. Ortalama sıcaklık 25-27 civarıdır. d-) Köyde Sosyal Hayat: Köyde hayat bütün canlılığıyla devam ediyor. Köyün nüfusu 400 kişi civarındadır. Hane sayısı 55-56 arasındadır. Köylüler aynı aileden geliyormuş gibi birbirilerine karşı sıcakkanlıdırlar. Kışın elektriğin gitmesiyle her gün ayrı bir evde toplanırlardı. Çok hoş bir sohbet olurdu. Bu sohbet ortamı o kadar güzeldi ki köylüler normalde gündüz çok yorulmalarına rağmen, sohbetin verdiği keyifle ayrılmayıp sohbet devam ediyordu. Yani ben köy ile şehir arasında çok farklı bir özellik gördüm şöyle ki; şehirde insan bireysel takılıyor. Ama köyde ise bütünsel takılıyor. Bizim köylüler düğüne çok meraklıdırlar. Onlardan gelse düğünün bitiş saatini gece 3’lere kadar sürdürürler. Şimdi özelliklere bakıyor d-1) Köyde Evlilik: köyde evlenme geleneklere göre yapılıyor. Evlenme sıraya göre yapılır. En büyük kimse önce o evlenir. Daha sonra ise sırası gelen evlenir. Bayan bazen sırasını erkek kardeşine verir.Köyde eskiden berdel dediğimiz karşılıklı evlendirme vardı. Şimdi varda eskisi gibi değil. Şimdi diğer özellikler; Erkek askerlik görevini yapınca, evlenir. Bayan ise 18-22 yaşı aralığında evlenir. Erkek askerlikten gelince anne-baba ona baskı yapıp evlenmesini isterler. Tabi genç anne-babaya karşı saygılı olduğu için onları kırmayıp evlenmeye itiraz etmez.Genç erkeğin evlenmede isteksiz olmadığını gören, anne hemen devlet gibi istihbarat çalışmalarına başlar. Öncelikle komşu köylerden başlar işe. Eğer buradan sonuç çıkmaz ise istihbarat şehre uzanır tanıdıklar aracılığıyla. Anne genellikle gelin adayının becerikli olup olmadığını özet bir şekilde araştırır. İstihbarat tan sonra kız istemeye gidilir. İsteme ekibi Anne,Baba,Oğul ve tanıdık birinden oluşur. Gelin evine gittiklerinde ise kız ve oğul yalnız olarak baş başa bırakılırlar. Damat gelin adayını beğenir ise kız istenilir. Burada isteme durumu erkeğe bağlıdır. Damat gelini beğendikten sonra ise bazı konular belirlenir. Bu konular ise şöyle; düğün ne zaman olacak, nişan, kına günü ve eskiye göre önemini kaybettiyse de hala var olan başlıktır. Aileler bu konularda anlaştıktan sonra ise sırasıyla nişan, kına gecesi ve düğün yapılırdı. Nişan akşamleyin olup, gelinin evinde yapılırdı. Nişan için getirilen baklava ve kola nişana çağrılan köylüye dağıtılırdı. Nişandan sonra ise kına gecesi yapılır. Kına gecesinde genç bayanlar ve teyzeler katılırdı. Daha sonra ise düğün yapılırdı. Düğün üç günden oluşur. Cuma öğleden sonra, Cumartesi ve Pazar günleridir. Pazar günü son gün olup, gelin getirilirdi. Köyün etrafında ya da komşu köylerin sınırına kadar gidilip tur atılırdı. İkindi vaktinden sonra gelin düğün yerine getirilirdi. Düğün yeri köyde olduğumuz için boş arazilerden oluşurdu. Eskiden eşekle ya da atla getirilirdi gelin, ancak arabaların ortaya çıkışı, bu geleneği sona erdirdi. Gelin coşkulu bir kalabalık tarafından karşılanır. Ve bu esnada silahlardan durmadan ateş açılır. Damat gelini arabadan indirir. Gelin inmek istemiyorsa damat para verir geline ve inmesini sağlar. Gelin indikten sonra ise bozuk paralar yağmur damlaları gibi yağardı üzerimize, çocuklar paraları yakalamaya çalışırlar.Tabi eskiden para yerine şeker atılırdı. Damat ve Gelin onlar için hazırlanmış masaya doğru ilerler. Ondan sonra bir saat kadar kalırlar düğün yerinde, sonra damadın evine giderler. Evin yakınına yaklaştıklarında ise damat annesi tarafından içerisinde şeker ve paranın olduğu küçük bir vazo geline nazar olmasın diye, gelinin ayakları önünde yere vurarak kırar. Damat ve gelinin eve gitmesinden sonra, düğüne davet edilenlerden, para toplanılır. Parayı çalgı ekibi toplar. Cennet kuşu içinde para toplar. Cennet kuşu lakabını çalgıcılar kendileri için kullanırlar. Akşam yemeği damat evinde yenilir. Düğün gece ÜÇE kadar sürer. Düğünden bir hafta önce gelin ve damadın, hem resmi, hem de dini nikahları kıyılır. Çünkü evlenmeden önce Şafii’ler için kadın ve erkeğin birbirlerinin ellerini tutmaları haramdır. Düğün bittikten sonra ise gelin pazartesi sabahı annesinin evine gider bir haftalığına .Düğünde Delilo, şemmame ve hurs-ki oynanılır. Şimdi ise gelelim kız adayına. Kız’ın çeyizi vardır. Eğer kız başka bir köyden istenilmişse, köylüler kızı istenilmiş adamın yanına gelip,Kahre aziba diye anılan bir parayı gençler isterler. Her evi bir genç temsil eder bu parada. Köyden götürülen gelinin evi önüne birkaç genç gelip, gelin evini bir kilitle kapatıp damat babasından para isterler. Misafir damat babası ise gençlerin istediği parayı verir. Damat, damatlık giyer. Gelinde gelinlik giyer. Mutlu Son Böyle Bitiyor… d-2) Köyde ölüm: Vefat eden yaşlılarımız, eğer köyün dışında ise; çocuklarına kendilerini köyde gömmelerini vasiyet ederlerdi. Köyde vefat eden insan için, bu hem köylü olup, hem de köy’ün dışında da olur. Haber önce camiye verilir. Camide hoparlör ile bütün köye duyurulur. Köylü haberi alır-almaz hemen ölünün yakın akrabasıyla mezarlığa gider. Ölen için mezar kazılır. Köyde o an için işi olmayan köylüler mezarı kazarlar. Ölünün naaşı yıkanılması için camiye götürülür. Ölü Yıkandıktan sonra ise mezarlığa götürülür. Orada cenaze namazı yapılır. Ölü eğer köy dışından geliyorsa Kürtçe ağıtlarla karşılanır. Hele ağlayanların çoğunu kadınlar oluşturuyorsa ağıtların sesi komşu köye kadar gider. Tabi burada mübalağa sanatını kullandım. Ve ölü gömülmeye başlanılır. Bizim orada taşlar fazla olduğu için mezarlığın şekli de değişiktir. Mezar şöyledir;2 veya 3 metre yüksekliği, 60-70 cm genişliği vardır. Mezar iki tabakadan oluşur. Birinci tabaka da çok büyük ve geniş taşları ölünün üzerine koyuyorlar.Taşlarında üzerine toprakla dolduruyorlar. Yani ölü kalkmak istese de kalkamaz. Defin işlemi bittikten sonra ise ölünün yakınları tarafından çadır kurulur. Çadır bir hafta durur sonra ise kaldırılır. Köylü bu hafta içerisinde akşamleyin çadırda yer alırlar. Köyün imamı da yatsı namazından sonra çadıra gelir ve dini sohbet yapar. Sonra ise mevlit okur. Köy dışından gelen kişiler eli boş gelmez. Küp şeker,gofret ve margarin getirilir. Perşembe ve Cuma günlerinde çocuklara bisküvi ve gofret dağıtılır ölünün hayrına. Mezarlık Cuma, Perşembe ve bayram namazından hemen sonra ziyaret edilir. Ölü yakınları birde hayvan kesip dağıtırlar. Birde ölü ekmeği verilir Perşembe günü. d-)Yemekler: Yemek çeşitleri bakımından fazla bir değişiklik yoktur. Eskiden yöreye özgü yemek çeşitleri baya vardı. Ama şimdi ise İstanbul’daki, Ankara’daki, Konya’daki adam ne yiyorsa bizde onu yiyoruz. Yemek kültürü yöresellikten çıkıp, bütünsel olmuştur. Yani ister o bölgeye ait olsun isterde ait olmasın, yine o yemek bizim kapımıza da geliyor. Yemek günde üç defa tüketilir. Bazı gelenekler hala sürüyor. Ama onlarda unutulmaya yüz tutmuş bir vaziyettedirler. Yöreye özgü yemekler şöyledir;Kızık(hayvan etinin fazla kalmış yağlarından oluşur), bitkileri kışın kurutulan türlü, koyun kokoreçi, tavaş(buda yağdan yapılır), danu(bulgurun yapılması sonrasında), mehir,katitk, mantar, kali, serbdevu, pilul tolum peyniri vs gibi yemekler vardır. Köy insanı çay fazla yaygın değilken sabahları mercimek ve pekmez yerdi. Çünkü bunlar sabah insanın içini ısıtıyor. Bunlar dışında başka değişik bir şey yok. d-4) Giyim-Kuşam: Köylülerde üç çeşit giyim tarzı vardır. Bunlardan ilki yaşlılarımızın giydiği tarzdır. Yaşlı teyzelerimizin giydiği bütün vücudu kapsayan etek-elbise karışımı bir şeydir. Başa da renkli bir türban giyiyorlar. Ayakkabı olarak ise yeşil ve mavi renkte olan plastiktir. Erkek yaşlılarımız ise altta kumaş ya da şalvar, üste de elbise, onun üzerine de kumaş ceket, ceketi arkadan bağlayan bir zincir bulunur. Bu kumaş cekette ise eski zincirli bir saat yer alır. Başta ise üçken bere ve cübbe yer alır. Ayaklarda ise siyah renkli plastik ayakkabılar ter alır. İkinci grup ise yetişkinlerin giydiğidir. Yetişkin teyzelerin giydiği ise altta etek, üstte bluz, baş da ise beyaz renkli başın ön kısmındaki saçların göründüğü türban gibi bir şeydir. Ayakkabı ise terliktir. Yetişkin erkek amcalar ise başta bir şey yoktur. Kadife, kot ve kumaş tarzında pantolon giyerler. Üstte de gömlek giyiyorlar. Ayakkabı ise kunduradır. Son olarak ise gençlerdir. Genç kızların giyimlerinde ise anne ve ninelerinden hiçbir eser yoktur. Yeni giydiklerini moda belirliyor. Erkek gençlerde yeni nesil kızlar gibi ne giydikleri belli değil. Kuşamda ise yaşlı teyzelerin kaşları ve burunları arasında yeşil renkli üç nokta vardır. Bayanlar küpe, bilezik ve yüzük takarlar. Erkeklerde ise kola takılan saat haricinde bir şey yoktur. d-5) Atasözleri, Deyimler ve Bilmeceler: Bunlar genellikle Kürtçe telafuz edilir. Ama orijinallerin manası tam yerindedir. Söyleyen kişiler belli değildir. Yani anonimdirler. Günümüzde hala bunlar bahsedilmesi ise onların güncel olduğunu gösterir. Ama yavaştan bunlar unutulmaya başlanılmış. Bilmecelerin unutulmaya başlanılmasının nedeni ise televizyon denen aletin köye girmesidir. Çünkü aile artık bütün vaktini bunu izleyerek geçiriyor.Maalesef köydeki insanların hayatı değişiyor. Şimdi ise asıl konumuza giriyoruz. Ve Bazı örnekleri sizlerle paylaşacağım şöyle; Bir köpek yavrusunu boz, ama bir çocuğu bozma(atasözü). Bir tabak yoğurt düz bir alandadır(bilmece). Eşşek çocuğu(deyim) bu küfür niyetine değil eşeğin sert kafalı oluşlu olduğu içindir.Bir tane de mani söyleyeyim: elma döndürüldü elma yedim, kurbağa bacağı döndürüldü elma yedim. Tabi bunların orjinalliği Kürtçe telafız edilir. d-6) Köydeki İnançlar: Köydeki inanç şekli Müslümanlıktır. Her şey Müslümanlığa göre yapılır. Şafii mezhebine uyulur.Köyde bir tane camii ve bir tane kilise mevcuttur. Camii 1967 yılında yapılmış, kilise ise sağlam duruyor ancak yapılış tarihini bilmiyorum. Köylü müslümandır ancak kulaktan ve dedesinden duyduğu bilgilerle ibadetlerini yerine getiriyor. Köydeki insanlar muska işinde baya bi ustalaşmışlar. Muskayı genellikle eşleri birbirinden ayırma, eşleri birbirine sevdirme gibi konularda yapılır. Mezarlığa karşı büyük bir saygı vardır. Çünkü etraftaki mezarlıklarda yatanların seyyid ya da şehit olabileceğine inanılır. Köyde bir tane mezarlık var çok değerlidir.Buraya her yıl 27 mayısta ziyaret yapılır. Buradaki mezarlığın adı ŞEYH MUNSUR ‘dur. Bu mezarlıktaki şeyhin kıymeti köylülerin gözünde önemli bir yeri vardır. 27 mayıstaki ziyarette bütün köylüler sütlaç yapar ve ziyarete götürüp orda yerler. Diğer önemli bir mezarlıkta köyün dışında olup, komşu köyde yer alır. Bunun adı SEYYİDBİLAL’dir. Burda da önemli bir şahsiyetin olduğundan bahsedilir. Ziyaret eylül’ün ikinci perşembesinde yapılır. Herhangi bir aile’de bir hastalık varsa,doktordan önce bu mezarlığa gidilir. Buraya özellikle özürlü insanlar götürülür şifa niyetiyle. Mezarlığın içinde şeyh’e ait olduğu düşünülen bir türbe vardır. Gelen herkes türbeye uğrar. Ve burada dua eder. Kilise de köylü için değerlidir. Şöyleki mesela kilisenin içinde altın arayanın kötülüm olacağı ya da çarpacağı söylenilir. Sıcak su atarken bismillah derler. Eski insanlar üç harflilerin onlarla konuştuklarını söylerler. Nazar değmesin diye nazar boncuklarını eve, araba ya da iri yarı hayvanlarına takarlar. Göz değmesi de meşhurdur bizim orda.
B-) KÖYDE EKONOMİK DURUM
a-) Tarım: Köyün en önemli geçim kaynaklarının başında tarım ürünleri gelir. Tarım ürünlerine baktığımızda;buğday,arpa,mercimek,nohut ve bakliye yetiştirilir.Eskiden buğday ekmek için çok yetiştirilirdi. Ancak artık sadece hayvan yemi ve bazen de has un olarak üretilir. Mercimek ve nohut ise kışın insanlar tarafından tüketilmesi için özel kaplarda saklanılır. Arpa ve bakliye ise bütünüyle hayvan yemi olarak yetiştirilir. Buğday özel bir işlevden geçirildikten sonra bulgur olarak tüketilir. Tarım ürünlerinin önemi eskiye göre azalmıştır.Çünkü nüfus olgunlaşıyor ve tarım gelirleri aileye yetmiyor. Tarım ürünleri köyde tüketiliyor. Köyde tüketilmesi ve dışarıya satılamaması sonucu ürünlerden para gelmiyor. Bu da köylünün hedefini başka yöne çevirmesini sağlıyor. Köyde iklim karasal olduğu için kuru ürünler üretiliyor. b-)Bağ ve Bahçe ürünleri: Bu ürünlerin başında üzüm,badem,sumak,palamut,karpuz,kavun,Antep fıstığı,incir,nar ve az sayıda da armut geliyor. Köyde ki meyve alanlarının en büyüğü üzüme ayrılmıştır. Üzüm yüksek tepeler hariç her yerde yetiştiriliyor. Üzümden çok farklı ürünler elde edilir. Üzüm’ün çok karı vardır. Üzüm genellikle pekmez olur ya da kesildiği haliyle batman’a satılması için gönderilir. Pekmez haricinde pestil, katık,beni ve suyundan (bazı içki içenler) şarap yaparlar. Yetişme dönemi temmuz-kasım aralığıdır. Diğer bir meyve ise bademdir. Badem üzüm tarlaları içinde yetişir. Tatlı badem’in kilosu iyi para getirir. Ancak üretime bağlı olarak fiyatı değişiyor. Tatlı bademler köy içinde tüketilir ve bir kısmı da köy dışındaki akrabalara gönderilir. Yetişme dönemi ağustos-ekim aralığıdır. Sumak ise değeri iyi para getirir ancak fazla yetiştirilmiyor. Sumak yemeklerde kullanılır. Ekşi bir tada sahiptir. Toplanma zamanı ağustosun sonu ve eylül’ün ortasıdır.Palamut kışın hayvanlar için toplanılır. Ancak kışın soba’nın üzerinde pişirilince çok güzel bir tadı oluyor. Yetişme dönemi ekim-kasım’dır. Karpuz ve kavun birlikte yetiştirilir. Ancak kavun karpuzdan önce olur ve tüketilir. Bunlarda dışarıya satılmaz köyde tüketilir. Bazı aileler ise karpuzun çekirdeğini Midyat’ta satar. Toplanma zamanı haziran-temmuz’dur. Diğer bir ürün ise yeni yetiştirilen Antep fıstığı’dır. Bu ürün yeni olduğu için onun hakkında fazla bir bilgi bilmiyorum. Köylü için başka bir ürün ise İncir’dir. Hem köyde tüketilir. Hem de köy dışındaki akrabalara gönderilir. İki çeşidi vardır; biri sarı, diğeri ise kırmızı renktedir. İncir günlük tüketimi dışında, kışın yenilmesi için kurutulur. İncir birde üzüm suyu ile birlikte bir çeşit tatlı yapılır. Armut’un yetiştirilmesi ise sınırlıdır.Köydeki ürünlerin özellikleri bunlardır. c-) Hayvancılık: Köyde hayvancılık önemli bir gelir kaynağıdır. Köyde büyükbaş, küçükbaş ve kümes hayvancılığı yapılır. Köydeki bütün ailelerin en az iki ineği, 15-20 koyun ya da keçisi, 20-30 civarı tavuk ve horoz, 5-10 tane de hindisi olur. Özellikle de büyükbaş ve küçükbaş hayvancılıktan önemli bir ölçüde gelir, gelir. Son yıllarda ise bu oranda bir hayli düşüş olmuştur. Çünkü hayvancılığın bakımıyla ilgilenen gençler İstanbul ve sanayi şehirlerine göç ediyorlar. Hayvanları satmanın yanında birde onların derisi satılır.Koyun yünlerinden yatak yapılır. Kışın için iki küçükbaş hayvanı yemek keserler. Yani kısaca özetlersek köydeki ailelerin, en büyük gelirlerinden biri hayvancılıktan geliyor. Köyde birde arıcılık yapılır. Kısacası hem satıyorlar, hem yünden faydalanıyorlar, derisini satıyorlar, hem de elde kalandan ise süt olsun, yumurta olsun,et olsun doğal bir şekilde ve güvenerek tüketiyorlar.
d-) Dokumacılık: Eski zamanlarda bu meslek çok kıymetli idi. Ancak fabrikaların yaygınlaşması sonucu bu meslek çöktü. Köyde çok az kişi bununla uğraşıyor. Hayvan yünlerinden seccadelik,yorgan,papik ve süveter yapılır. Dışarıya satılmaz köylünün kendisi kışta giyer. e-) Ormancılık: Köyde gelir getiren mesleklerden biri de ormancılıktır. Köyde orman varlığı çoktur. Özellikle meşe ağaçları yaygındır. Köyde sonbahar ve kışın kömür yerine odun kullanılır. Ormandan bir çok şekilde faydalanılır. Birincisi köyde kesilen odunlar Midyat ve Gercüş’e kaçak yollardan götürülüp satılır. Bu satış işinde büyük bir kar vardır. İkincisi ise az önce belirtiğim gibi kömür yerine, kullanılır. Diğeri ise ekmek yapılan yerlerde yani tandurda ekmeğin yapılması için kullanılır. Ormanlar kesilmesine rağmen kendini Allahın izni ile hemen yenilemesi sonucu köyde süper ve tertemiz bir hava var oluyor. Köydeki ekonominin kalbini bağcılık ve ormancılık oluşturuyor. Köyde meşe ağaçları hayvanlar için önemlidir. Çünkü ağustosta meşe ağaçlarının dalından kışın hayvanların yemesi için gurzık diye adlandırdığımız bir tür yem yapılır. Böyle yapılmasının nedeni ise hayvanın kışın yeşil ağaç yapraklarını yemesidir. C-) KÖYDE DÖRT MEVSİM a-) İlkbahar: Bu mevsimde köy çok güzeldir. Her yer yeşillik, yeni doğan hayvanlar çocuklar eşliğinde dağa alışması için dağa götürülür. Ekinler uzamış, içinde yabani bitkiler boy atmaya başlamış. Köylü bu yabani bitkileri ekinlerin içinden temizler ve yabani bitkileri sarmal hale getirip, güneşte kurutur. Tabi ki kış hazırlığı için. Ondan sonra köylü boş arazilerdeki bitkileri eskiden elle, şimdi ise eldiven ve orakla kesip kuruması için güneşe bırakır. Bunda da amaç kış için hayvanların o kış ta yeşil bitki yemelerini sağlamaktır. Bunun Kürtçe’deki adı RESİ’dir. Köylü bu mevsimde fazla yoğun değildir. Çünkü nisan ayının sonuna kadar yağmur yağıyor sınırlı da olsa. Mayıs’ın son haftasında mantar oluyor. Bu mantarların tadı kırmızı eti geçecek kadar güzeldir. Üç-dört çeşidi vardır . Mantar zamanı geldi mi köyde her kes genel seferberlik ilan eder. Mayıs’ın 27 sinde her kes mezarlık ziyaretine gider. Geriye gidiyoruz biraz mart ayının sonlarında sobalar kaldırılır. Köy mart’tan sonra ise ısınmaya başlar. b-) Yaz: Bu mevsimde köylü yoğun bir tempo’ya giriyor. Çünkü haziran ayına girildi mi ekinler sararmaya başlar ve hasad vaktini geldiğini bize haber verirler lisan-ı halleriyle. Ekinler eskiden öküzlerin üzerlerinden geçmesiyle ayrılırdı. Ama şimdi ise öküzlerin yerini, patoz almış bulunuyor. Köyde ekinleri bitirme de muhteşem bir rekabet ve çok güzel bir yardımlaşma vardır. Temmuzda köylü az da olsa rahatlıyor. Çünkü ekinler toplanmış,patoz yapılmış ve ahırlara taşınmış . Temmuzda sıcaklık iyiden iyiye kendini hissettirmiştir. Temmuz sonlarına doğru üzüm olgunlaşmaya başlar. Ağustosta köydeki gençler Karadenize fındık toplamak için giderler. Bunların gitmesi sonucu köy boş kalır. Ama köy insanı artık gitmiyor. Çünkü 2010’da fındık dönüşü kaza oldu ve bir köylümüz vefat etti. Yaz ayında pişiyor köy. Sıcaklık 43-46’larda oluyor. c-) Sonbahar: Eylülde bir başka oluyor köy. Üzümler tam olgunlaşmış, kavun ve karpuz yenilmeye başlanılmıştır. Üzüm için taa İstanbul’dan köye geliyorlar. Eylül’ün ikinci perşembesinde seyitbilal türbesi ziyaret ediliyor. Ekimde üzüm kesilir. Pekmez, pestil, katık yapılır. Üzüm’ün kesilme işi kasım sonlarına kadar sürüyor. Kasım’da köylüler çift sürmeye başlarlar. Tarım tohumları atılır. Köylü bu mevsimde çok meşgul oluyor. Eylülün ortalarına doğru kuru üzümün yapılmasına başlanılır. Son olarak ise kışlık odun kesilir ve iki hafta kadar güneşte kuruması için bırakılır. d-) Kış: Aralığa girince, soğuklar yağmur şeklinde iyiden iyiye, kendisini hissettiriyor. İkinci çift sürme bu ayda olur. İkinci çift sürme verimliliği bir hayli artırıyor. Güneşli gün oldu mu köylü için üçüncü bayramdır. Çünkü hem çift sürüyor hem de hayvanlarını ahırdan çıkartıyor. Ocak ayında kar çok şiddetli bir şekilde yağar. Öyle ki yollar kapanır(tabi eskiden di o). Köylü karın yağmasıyla çok zor durumda olur. Çünkü hem hayvanla uğraşır, hem de suların buz tutması ile susuzluk çeker. Birde işin içine elektriğin kesilmesi eklenilince vay hallerine. Kışın köylüler avcılığa merak salıp, dağda hayvan avlarlar. Köyde bu avcılığın adı Heleciliktir. Kışta elektrik sık sık gider. Bununda nedeni köyler arasındaki direklerin çam ağaçlarından yapılmasıdır. Şubat ayında karların erimesi sonucu bazı yabani bitkiler yeşerir. Köylü bu bitkileri yer. Tadları çok güzeldir. Kışın en sevdiğim özelliği köylülerin fırsat bulup birbirlerini ziyaret etmesidir. D-) KÖYÜN DİĞER ÖZELLİKLERİ a-) Evlerin Yapılış Tarzları:Evi oluşturan temel madde taştır. Evler genellikle iki katlı olup, alt kat ahır ve ambar olarak kullanılır. Üst katı ise onlar kullanıyorlar. Evlerin hepsi birbirine yapışıktır. Bunun nedeni ise geçmişe dayanıyor. Şöyle ki aralarında olsun, dışarıdan olsun onlara saldırılar yapılırdı. Eskiden hepsi zaten aile oldukları için ve birbirilerine sahip çıkmak içinmiş. Evlerin damı düzdür ancak tavan üçgen şeklindedir. Evlerin hepsi eski tarzda yapılmış olup, günümüzde ise yeni haliyle yapılıyor. Evlerin bitiş tarihi eskiden üç, dört hatta beş yılda bitiyormuş. Taşları eşekle ve katırla uzak araziden köye taşıyorlarmış. Evler sıvanırken, çimento yerine, büyük ve rengi beyaz olan taşları ufalayarak, çimento tarzı bir şey elde ediyorlardı. Bizim köyde birçok mağara böyle olmuştur. Evler iki oda, bir salon ve bir küçük mutfaktan oluşur. b-) Nüfus: Köyün nüfusu en son yaptığım sayımda 414 kişiydi. Hane sayısı 52 tanedir. Tabi bunlar sağlamları. Yıkık evlerin sayısı 50 yi geçer. Köydeki nüfusun büyük bölümünü çocuklar oluşturur. Diğer bölümünü ise yetişkin ve yaşlılar oluşturur. Genç nüfus ise yok denilecek kadar azdır. Çünkü hemen hepsi İstanbul gibi işin olduğu yerlere göç etmişler. Dogum oranı çök yüksektir. Ama bu oran gittikçe azalıyor. c-) Eğitim: 30-75 yaş aralığındaki insanlar ya hiç okumamış ya da beşinci sınıfa kadar okumuşlar. 18-29 yaş aralığı ise sekizinci sınıfa kadar okumuşlar. Son zamanlarda ise imkanların artmasıyla bütün çocuklar okumaya başladılar. Okuma o kadar yaygınlaştı ki artık liseye bile talep vardır. Şu anda ünüversite de okuyan köylümüzün sayısı 10 kişi oldu. Geçmişte eğitim olanakları çok kısıtlıydı, kırtasiye malzemesi alınmayacak kadar pahalıydı. Köylü’nün ekonomisi köylüye yetmiyordu. Şimdi ise her şey değişti. Artık köylü de okuyor. Köydeki insanların şöyle kötü bir özellikleri vardır. Kız çocuklarının okumasına karşıdırlar. Özellikle de kadınlar kızların okumasına karşı çıkıyorlar. Çünkü onlara ev işinde yardımcı lazım…
SONUÇ
Benim için çok güzel bir tecrübe oldu. Bu çalışmayla birlikte köyümüzün unutulmaya yüz tutmuş geleneklerini, göreneklerini öğrenme fırsatım oldu. Köyde hangi yemeklerin yapıldığı,evlenme’nin ne zaman olduğu, ne kadar masrafın gittiği ve hangi usullere göre yapıldığı, ölüyü gömerken köylünün o anki psikolojisini nasıl olduğu, ölü başka şehirden gelirken hangi ağıtlarla karşılandığı, köylünün inandığı inançlar ve bu inançlara inanmanın sebebi, halkın dilindeki maniler, günlük hayatta kullandıkları deyimler, bilmece ve şaşırtmalı manileri öğrenme, vs çok öğrendim. Ondan sonra ise köylü’nün nereden geldiği, bizden önce köyde kimin yaşadığı, köyün geçmişinin hangi yüzyıllara dayandığını öğrendim. İnsanların köyde nasıl vakit geçirdiklerini, neyle meşgul oldukları, teknolojinin köyü istila etmesi ve köylü üzerindeki yan etkileri, köylünün birbiriyle ilişkisi, köylüler arasındaki işbirliğinin neye dayandığı, mevsimlerde köylünün durumu, köylülerin gelirlerinin nereden çok geldiği ve ona yetip yetmediğini, köylünün eğitim olanakları, kız öğrencilerinin okumasına bakışları, köylünün ihtiyaçlarını nasıl karşıladığı, kışın elektriğin gitmesi sonucu köylünün ne gibi sıkıntılar çektiğini, köy insanının giyim-kuşamı,giyim’in hala geleneklere göre mi yapıldığı yoksa değişmeye mi başladığı, yeni nesil gençlerin gelenek ve göreneklere ne ölçüde uydukları hakkında kısa bir bilgi elde ettik bu çalışmayla birlikte. Bir nebze de olsa gelenek ve göreneklerin zihinde kalması çok iyi olur. Umuma selam olsun…
KAYNAKÇA
SALİH ÖZIŞIK DĞ: 1953 KÖYLÜ
M.LATİF İŞ DĞ: 1967 KÖYLÜ(babam)
KASIM AYDIN DĞ: 1940 KÖYLÜ
FERHAN GÜLBAHAR DĞ: 1993(DEDESİNDEN AKTARDI) KÖYLÜ
İDRİS İŞ DĞ: 1994(HATIRLADIKLARIMI AKTARDIM) KÖYLÜ
FARETTİN EKİNCİ DĞ: 1955 KÖYLÜ
AHMET DEMİR DĞ: 1940 KÖYLÜ
halime ekinci dğ: 1935 (fahrettin amca’nın üveyannesi)
İNTERNET(www.derkfanlıesmer.com)
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder