10 Nisan 2015 Cuma

Bağdaşıklık Öğelerini Metin Üzerinde Bulma

        Milli Savunma Sanayisinin Önemi





       İran’a karşı füze kalkanı, bedelli askerlik, tek tip askerlik, askerliğin süresi, profesyonel ordu tartışmaları yapılırken, savunma sanayisinin önemi ve niteliği pek öne çıkmamaktadır. Oysa ileri bir sanayi ve teknolojiye, bunun gereği sonucu olarak da ileri teknolojiyle donatılmış etkili bir silahlı güce sahip olmak, iddialı bir devlet için temel şarttır. Dünyanın koşulları, küreselleşme sürecinin ulus devleti aşındıran yapısı ve Türkiye’nin jeopolitik konumu dikkate alındığında, milli savunmanın önemi daha iyi anlaşılır. Her ne kadar özellikle liberal, Batıcı çevrelerde, dünyanın geldiği noktada “bağımsızlığın öneminin kalmadığı”, “karşılıklı bağımlılığın geçerli olduğu” yönünde görüşler dillendirilse de, bunların hayatta karşılığı yoktur. Ulusal güvenliğin çok önemli bir ayağı olan milli savunma yaşamsal, stratejik önemini korumaktadır.
Türkiye’nin coğrafi konumu, NATO’nun açıkladığı 16 risk bölgesinden 13’üyle çevrelenmiş oluşu, zengin doğal kaynakları ve dünyanın merkezi olarak nitelenen Avrasya coğrafyasının ortasında bulunması, milli savunmayı sürekli güçlendirmeye ve gerçekten millileştirmeye zorlamaktadır ülkemizi. Güçlü devlet geleneği, dünyanın en nitelikli 5 ordusu arasında gösterilen silahlı kuvvetleri ve ulusal kültüründe yer etmiş olan ordu – millet, Türk ordusu- halk ordusu özdeşliği de bu anlayışı kuvvetlendirmektedir. Ülkemizin komşuları, risk ve tehdit algısı, komşularımızdaki istikrarsızlık, ABD’nin Irak işgaliyle yeni komşumuz olması, Orta Asya, Kafkasya, Hazar Havzası’ndaki gelişmeler, Azerbaycan Türkü – Ermeni sorunu, Yunanistan ile aramızdaki sorunlar incelenirse, güçlü bir milli savunmanın Türkiye açısından ne denli vazgeçilmez olduğu anlaşılır.

     Ulusal güç unsurlarını oluşturan askeri, siyasi, iktisadi ve toplumsal- kültürel boyuttan sadece birinde, yani askeri güçte iddialı bir ülkedir Türkiye. Siyasi ve iktisadi olarak zayıftır. Dış güdümlü politikalara açıktır. AB – ABD eksenli diplomasi ve dış kaynaklara bağımlı ekonomisi, elini zayıflatmaktadır. Bu nedenle değerli ustam Attila İlhan, bıkıp usanmadan şu noktaya dikkat çekmiştir: “Üç şey özellikle milli olmalıdır. Savunma, ekonomi, eğitim”. İki bakanlığın adının önünde milli yazması ise özellikle önemlidir: Milli Eğitim ve Milli Savunma.

Nükleer Teknoloji Ve Caydırıcılık

Savaşlarda teknolojinin önemi hızla artmaktadır. Özel sektörün kâr hırsıyla birlikte, askerliğin, savunma ihtiyaçlarının bilimsel ve teknolojik gelişmelerdeki itici gücü bilinmektedir. Hava ulaşımından internete kadar insanlığın hizmetindeki pek çok gelişmiş sanayi ürününün, teknolojik buluşun askeri ihtiyaçların gereği olarak bulunup, yaygınlaştığı malumdur. Silah sanayisi oldukça kârlı, verimli, dışsallığı yüksek, katma değeri büyük bir sanayi koludur. Bu alanda dışa bağımlı olmanın taşıdığı risk ise İran, hem Çin, Hindistan, Kuzey Kore örneklerinde olduğu gibi ülkeleri ileri teknolojiye yatırım yapmaya yöneltmekte hem de savunma sanayilerini millileştirmeye zorlamaktadır. Pakistan ve Kuzey Kore’nin nükleer güç oldukları bilinmektedir. Değişen koşullar, teknolojideki hızlı değişim, teknoloji transferinin kolaylaşması, nükleer güç olmayı, parasal açıdan karşılanamaz olmaktan çıkarmıştır. Çin ve Kuzey Kore, nükleer teknolojiyi İran, Irak, Suriye, Libya gibi ülkelere, ABD ise Güney Kore ve Tayvan’a vermiştir. Nükleer silah yapmasa bile bir ülkenin nükleer teknolojide ileri olması, onun diplomatik gücüne de yansımaktadır. Kaldı ki nükleer silahlar öncelikli olarak kullanıldıkları için değil, düşman açısından caydırıcı oldukları için sahip olunan silahlardır.

      Öte yandan, 2. Dünya Savaşı’ndan mağlup çıkan ve bu nedenle savunma gücünü belli bir sayının altında tutması gereken Japonya bile, bölgesel gelişmeler nedeniyle bu tavrını değiştirmektedir. Kendisine 2 atom bombası atan ve askeri gücünün sınırlanmasını sağlayan ABD ile yeni nesil füze sistemi üzerinde işbirliğini hızlandırmış, yeni füze sistemlerini ülkesine yerleştirmiştir. Japonya ile 2. Dünya Savaşı’nda aynı yazgıyı paylaşan Almanya da, Avrupa ve AB içindeki lider konumuyla, bölgeye ve dünyaya Berlin merkezli yaklaşması nedeniyle ortak Avrupa Ordusu kurulması yönündeki çalışmalara öncülük etmektedir. Ayrıca Alman ordusunu güçlendirmek için başlatılan çalışmalar hızla sürmektedir. İsrail, Fransa ve İngiltere de nükleer silaha sahip olan ülkelerdir.

      Soğuk Savaş’ın bitmesi, SSCB’nin dağılması, Varşova Paktı’nın tarihe karışması, pek çok eski Doğu Bloğu ülkesinin günümüzde AB ve NATO üyesi olması, savunma harcamalarının kısıtlanmasına neden olmuştur. Ancak Türkiye’nin koşulları, risk ve tehdit değerlendirmesi ve yaşadığı coğrafya, silah indirimi için elverişli değildir, nitekim savunma harcamalarının ülkelerin GSMH’lerine oranı dünya genelinde ortalama yüzde 2 olduğu halde Türkiye’de yüzde 3.5’tir. Bu noktada yaşamsal olan Türkiye’nin savunmasının teknolojik düzlemde önemli ölçüde dışa bağımlılığıdır. Bu durum sadece ekonomik değil, aynı zamanda stratejik bir bağımlılık yaratmaktadır. Savunma sanayisinde dışa bağımlılığın ne olduğunu, Türkiye ABD Başkanı Johnson’un İsmet Paşa’ya yazdığı ünlü Johnson Mektubu’ndan, Kıbrıs Barış Harekâtı’nda maruz kaldığı silah ambargosundan, terör örgütü bölücü terörist örgüt’ya karşı verdiği mücadelede bir zamanlar Almanya’nın “Bizim verdiğimiz Leopar tanklarını, iç güvenlik operasyonlarında kullanamazsınız” şeklindeki sözlerinden çok iyi anımsar. Gereksinim duyduğu silah sistemlerinin kabaca yüzde 20’sini kendi kaynaklarından karşılayan Türkiye’ye karşı İspanya ihtiyacının yüzde 80’ini, ABD ise yüzde 98’ini kendi piyasasından karşılamaktadır. Türk Silahlı Kuvvetleri kritik sistemlerin, özellikle de yazılımların gizlilik esaslarının korunması için giderek daha çok iç piyasaya yönelmektedir ki, bu durum ulusal sanayicinin gelişmesi ve ülke içinde bilimsel, teknolojik atılımların hızlanması açısından önemlidir.

Güçlü Türkiye için sağlam ekonomi, ileri teknoloji

     Türkiye, hem ulusal güvenlik ve gereksinimleri gereği, hem de yüksek kâr oranı ve ihracat şansı nedeniyle ulusal savunma sanayisini güçlendirmelidir. Bu amaçla, kamu öncülüğünde özel sektör, üniversiteler ve araştırma kurumları işbirliği yapmalıdır. Ulusal bir marka ve övünç kaynağı olan ASELSAN daha çok geliştirilmelidir. Her alanda olduğu gibi savunma sanayisinde de teknolojinin öne çıkması, orduların yapılanmasını etkilemiş, savaş tekniklerinin bu yeni gelişmeye uyarlanmasını zorunlu kılmıştır. Bu nedenle teknolojik yatırımlara ağırlık verilmelidir. Bu alanlarda çalışacak kurumlar bilimsel ve teknolojik yönlerinin, üretim kalitesi ve kapasitelerinin yanında millilik vasfı taşıması gereken kurumlardır. Savunma sanayisi tercihen büyük ölçüde kamu mülkiyetinde, bu sağlanamıyorsa da milli sanayicilerin elinde olmalıdır.







                                                                         Dr. Barış DOSTER

Bağdaşıklık Örnekleri
          Gönderim Örnekleri:
- Oysa ileri bir sanayi ve teknolojiye, bunun gereği sonucu olarak da ileri teknolojiyle donatılmış etkili bir silahlı güce sahip olmak, iddialı bir devlet için temel şarttır.
- Her ne kadar özellikle liberal, Batıcı çevrelerde, dünyanın geldiği noktada “bağımsızlığın öneminin kalmadığı”, “karşılıklı bağımlılığın geçerli olduğu” yönünde görüşler dillendirilse de, bunların hayatta karşılığı yoktur.
- Güçlü devlet geleneği, dünyanın en nitelikli 5 ordusu arasında gösterilen silahlı kuvvetleri ve ulusal kültüründe yer etmiş olan ordu – millet, Türk ordusu- halk ordusu özdeşliği de bu anlayışı kuvvetlendirmektedir.
- Gereksinim duyduğu silah sistemlerinin kabaca yüzde 20’sini kendi kaynaklarından karşılayan Türkiye’ye karşı İspanya ihtiyacının yüzde 80’ini, ABD ise yüzde 98’ini kendi piyasasından karşılamaktadır.
- Dünyanın koşulları, küreselleşme sürecinin ulus devleti aşındıran yapısı ve Türkiye’nin jeopolitik konumu dikkate alındığında, milli savunmanın önemi daha iyi anlaşılır.
- Ülkemizin komşuları, risk ve tehdit algısı, komşularımızdaki istikrarsızlık, ABD’nin Irak işgaliyle yeni komşumuz olması, Orta Asya, Kafkasya, Hazar Havzası’ndaki gelişmeler, Azerbaycan Türkü – Ermeni sorunu, Yunanistan ile aramızdaki sorunlar incelenirse, güçlü bir milli savunmanın Türkiye açısından ne denli vazgeçilmez olduğu anlaşılır.


         Eksiltili Anlatım:
- Oysa ileri bir sanayi(ye) ve teknolojiye, bunun gereği sonucu olarak da ileri teknolojiyle donatılmış etkili bir silahlı güce sahip olmak, iddialı bir devlet için temel şarttır.
- Ulusal güç unsurlarını oluşturan askeri, siyasi (boyuttan), iktisadi (boyuttan) ve toplumsal- kültürel boyuttan sadece birinde, yani askeri güçte iddialı bir ülkedir Türkiye. Siyasi ve iktisadi olarak zayıftır.
- Özel sektörün kâr hırsıyla birlikte, askerliğin, savunma ihtiyaçlarının bilimsel (gelişmelerdeki) ve teknolojik gelişmelerdeki itici gücü bilinmektedir.
- Bu alanlarda çalışacak kurumlar bilimsel (yönlerinin) ve teknolojik yönlerinin, üretim kalitesi(nin) ve kapasitelerinin yanında millilik vasfı taşıması gereken kurumlardır.
- Öte yandan, 2. Dünya Savaşı’ndan mağlup çıkan ve bu nedenle savunma gücünü belli bir sayının altında tutması gereken Japonya bile, bölgesel gelişmeler nedeniyle bu tavrını değiştirmektedir. Japonya Kendisine 2 atom bombası atan ve askeri gücünün sınırlanmasını sağlayan ABD ile yeni nesil füze sistemi üzerinde işbirliğini hızlandırmış, yeni füze sistemlerini ülkesine yerleştirmiştir.


Değiştirim Öğeleri:---


         Bağlama öğeleri
- Türkiye’nin coğrafi konumu, NATO’nun açıkladığı 16 risk bölgesinden 13’üyle çevrelenmiş oluşu, zengin doğal kaynakları ve dünyanın merkezi olarak nitelenen Avrasya coğrafyasının ortasında bulunması, milli savunmayı sürekli güçlendirmeye ve gerçekten millileştirmeye zorlamaktadır ülkemizi.
- Bu alanda dışa bağımlı olmanın taşıdığı risk ise İran, Çin, Hindistan, Kuzey Kore örneklerinde olduğu gibi hem ülkeleri ileri teknolojiye yatırım yapmaya yöneltmekte hem de savunma sanayilerini millileştirmeye zorlamaktadır.
-     Ulusal güç unsurlarını oluşturan askeri, siyasi, iktisadi ve toplumsal- kültürel boyuttan sadece birinde, yani askeri güçte iddialı bir ülkedir Türkiye.
- Ancak Türkiye’nin koşulları, risk ve tehdit değerlendirmesi ve yaşadığı coğrafya, silah indirimi için elverişli değildir, nitekim savunma harcamalarının ülkelerin GSMH’lerine oranı dünya genelinde ortalama yüzde 2 olduğu halde Türkiye’de yüzde 3.5’tir.
Kelime Bağdaşıklığı:
-       İran’a karşı füze kalkanı, bedelli askerlik, tek tip askerlik, askerliğin süresi, profesyonel ordu tartışmaları yapılırken, savunma sanayisinin önemi ve niteliği pek öne çıkmamaktadır.
- Oysa ileri bir sanayi ve teknolojiye, bunun gereği sonucu olarak da ileri teknolojiyle donatılmış etkili bir silahlı güce sahip olmak, iddialı bir devlet için temel şarttır.
-      Soğuk Savaş’ın bitmesi, SSCB’nin dağılması, Varşova Paktı’nın tarihe karışması, pek çok eski Doğu Bloku ülkesinin günümüzde AB ve NATO üyesi olması, savunma harcamalarının kısıtlanmasına neden olmuştur.
- Her ne kadar özellikle liberal, Batıcı çevrelerde, dünyanın geldiği noktada “bağımsızlığın öneminin kalmadığı”, “karşılıklı bağımlılığın geçerli olduğu” yönünde görüşler dillendirilse de, bunların hayatta karşılığı yoktur.












                                                                               Hubeyb KÖSE
                                                                                090110044

                                                                                  TEB 3/2

2 yorum: